Dışarıda yağmur var, elime aldım kahvemi ve helva önümde romantik bir ortamda, iç acıtıcı bu şarkıyı dinleyip kendime işkence ediyor muyum?
Kısmen.
Yağ, irmik ve fıstıkları(fıstıkların rengi değişene kadar) kavurun. Sütle suyu kaynatıp, kavurulan karışıma katıp, kapağını kapatıp, 10 dakika dinlendirin. Sonra şekeri ilave edip, 10 dakika daha demlendirin. Ayriyeten bu karışıma vanilya da ekleyebilirsiniz.
Tamamdır.
Müzikler kısmına gelince şarkımız benim en sevdiğiklerimden.
Zaten Seyyan hanım diyince akan sular duruyor.
Ama onun şarkılarını ben sadece ondan dinlemeyi seviyorum. Başkası söyleyince aynı etkiyi vermiyor bana göre.
Özellikle de, Sülümanımız Halit Ergenç söyleme gafletine bir daha düşmesin ne olur.
Bu aralar zaman zaman takılıp kalıyorum bu şarkıya. Her cümlesi, kelimesi bana çok yakın geliyor, yazanı çok çok çok iyi anlıyorum...
"O gözler bana eskisinden yabancı Gönlümdeki bu sevda hiç dinmeyen bir acı Ruhumun kederinden gözlerim yaşla doldu İnliyorum derinden bana bilmem ne oldu
En candan arkadaşım ruhumu saran gece Ben kime bağlanmışım ağlıyorum gizlice...
Kimsesiz karanlıklar derdime şifa verin Kalbimde ki yaralar daha çok daha derin"
Bu şarkıyı bulabiliyorsanız plaktan dinleyin, alın elinize kahveyi, helvayı yapın ve yağmuru izleyin, şarkının tadına varın.
Evet yemek insanları, sürekli tıkınanlar, buradaki fotoğrafları görüp bana sövenler hepinizi özledim. Hayır bir yere gitmedim, evet yemek yaptım fotoğraf çektim ama post yazmaya üşendim (burada domatesler, yumurtalar fırlatılıyor kafama)
Şu an bu post'u yazarken aynen şarkıyı dinleyip kurabiyeyi mideye indiriyorum.
Annem geçen kuzene sormuş "Peri Tozu kurabiye yer misin?" diye, çocuk tuhaf tuhaf bakıp,
"O ne demek?" demiş.
Syco'nun uyduruğu yani cevabı. Kurabiye uyduruk değil de, ismini değiştirdim ben. Asıl adı Kavala kurabiyesiydi, ama aklıma gelmiyor neydi ya, neydi neydi diye sinir oluyorum, bende dedim madem ağızda dağılıyorsun o zaman senin adın bundan böyle Peri Tozu olsun evladım. Böylelikle Celtic müziklerine eşlik et, çevrende uçuşan minnoş yaratıklar gezinsin.
Öncelikle belirtmek isterim ben kurabiye sevmezdim. Hep anne ile gidilen günlerde teyzeler çeşit olsun diye yaparlarya, çocuk haliyle nasılmış diye ısırık alıp "ıyyy" diye bırakırdım. Hele klasik un kurabiyesi, benden uzak ol!
Bunu da Nalan abla getirmiş, yine niyeyse bir ısırık aldım. Kesin "ıyyyy" olacağım derken birden eridi gitti, alla alla diyip bir tane daha ve bir tane daha derken kahve geldi yanımıza, bir müzik açtım, kurabiyeler bitti.
İlk defa bir kurabiye ile uzun soluklu ilişkimiz oldu ve devam ediyor halen dolu dizgin. Ben bu postu yazarken oda size bakıyor(du)
Yapımı bi kere süper kolay. Malzemesi de az. Hemen şip şak oluyor.
Şimdiiii ister tereyağlı, isterse margarinle yapın. Lakin ben margarin derim, daha hafif oluyor.
Oda sıcaklığında eriyen margarin yada tereyağa, kabartma tozunu, yumurta sarısını, tuzu, unu ve isterseniz çekilmiş badem veya fındığı koyup iyice yoğuruyoruz, bu sırada tabi ona buna sövmeyin, bu mistik bir tarif (Tuğçe Işınsu kulakların çınlasın) böyle hamurunuza sevginizi falan katın. Sonra da, elinizle rulo gibi yapıp çay bardağıyla kesin kafanıza estiğince.
Ve fırına verin. Üstü pembeleşince çıkarın. Çıkardığınızda mutlaka üstüne bir paket pudra şekeri eleyin (bunu yazmayı unutmuşum, evet o fıkralardaki en can alıcı noktayı unutan insanda benim)
Bu hamur tatsız bir hamur olduğundan ona tadını sıcakken üstüne dökülen pudra şekeri veriyor. Ve aslında peri tozu o işte.
Normal şeker koyduğunuzda kurabiyeleri sert bir hale getiriyor, ama bu şekilde ağızda dağılıyor sihirli bir şekilde.
Müzik İstanbulda bir dönem metro istasyonunda çalan,
The Caravan Band'ın One More Tune Before The Road albümünden "Fairy" şarkısı
Dinledikçe keşke onlara denk gelsem ne iyi olur dedim.
Aslında bu folk tarzını pek seviyorum ben. Hatta blogda bundan sonra çok fazla yer verebilirim, eski dinlediklerimden falan.
And the dreams that you dream of once in a lullaby
Somewhere over the rainbow bluebirds fly
And the dreams that you dream of, dreams really do come true
Annemin doğum günüydü kaç zaman önce. 26 Aralıktı tamam ama koymak kısmet olmadı fotoğrafları. O gün babam dedi kızım bir pasta al hiç uğraşma ama ne bileyim çevremdeki insanların doğum günü olduğu zaman pastahaneden pasta almaktan hiç hoşlanmıyorum. Ortaya düdük gibi bir pasta çıkarıyoruz ve kimse doymuyor. Bizde genelde pasta yapılır. Sadece ev ahalisi de değil, arkadaşlarıma eşime dostuma pasta yapmaya bayılan acayip bir bünyeyim ben. Hele doğum günlerinde özellikle o kişinin kendisini çok özel hissetmesi için yapmak en güzeli.
Neyse pastalara baktım gayetten sıkıcı geldi. Dedim kendim yapacağım kimse bunu elimden alamaz! :)
Annem marshmellow'u çok aşırı sever. Hatta onun yüzünden halen şeker hamuru yapamıyorum, ne zaman alsam bir arkamı dönüyorum bitmiş! Bu konuda bildiğiniz çocuklaşıyor :)
Dedim marshmellow'u kullanayım ben.
Bu pastanın keki çok güzel, yapımı kolay ve artıyor da, eğer küçük bir pasta isterseniz, ortadan kesin bir tarafını kullanın diğer tarafını da buzluğa atın, sonra ikinci bir pasta çıkar. Yada kalanları şantiye bulayın toplar yapın iyi oluyor.
Normal kek hamuru yapıyorsunuz yumurta şekeri çırpıp, sonrasında diğer malzemeleri ekleyerekten. Sonrasında eğer benim yaptığım gibi kakaolu kek istiyorsanız kakao ekliyorsunuz (ben yukarıya yazmayı unutmuşum)
Cream'Ole'nin kıvamını yoğunluğunu çok seviyorum. Muzlusu tam muz tadı veriyor, fındıklı ve kakaolusu ise acayip güzel bir lezzet. Pastalara çok yakıştırıyorum ben. O yüzden bu pastada her ikisini de kullandım.
Keki böyle ortadan ikiye ayırıyoruz, ve ayırdığımız parçaları da ortadan bölüyoruz.
Ve hangi kıvam istiyorsanız sıcak çikolata, süt, muzlu süt, nescafe içlerinden birini seçip ıslatayorsunuz. Ben çikolatalı capuccino ile ıslattım.
Kek biraz kıtır olduğu için yapıyoruz bu işlemi, böylelikle hem aroması oluyor hemde gayet güzel bir kıvama geliyor. Bunda ise şuna dikkat, çok ıslatırsanız hamur olur, çok aşırı olmadan neredeyse yalandan ıslatın.
Veee en sevdiğim olay kremayı sürüp, meyveleri dizmek. Ben kakaolu pasta ile muzu çok severim, annem kakao'lu pasta delisidir. Direkt der bana sakın beyaz meyveli pasta neyim almayın, yapmayın diye. Bunu göz önünde bulundurduk.
Ve pastanın üstünü fındık aromalı kakaolu cream'ole ile kaplandı.
Artan pudingleri de akşam için sabırsız olan biz mideye indirdik afiyetle :)
Ve mutlu son.
Pastanın süslemesi çok aşırı spontan oldu ama bence sevimli bir çalışma çıkardı. Hatta size bir tavsiye marshmellowları içine de koyabilirsiniz. Yerken öyle dedik, keşke içinde de olsaydı diye.
Bir ay sonrasında bile doğum gününü hatırlayıp birde üstüne şarkı yolluyorum anne nasılım? :)
Şarkıya gelirsek gayetten herkesin bildiği bir eser aslında.
"Somewhere Over the Rainbow"
Zamanında reklamlarda duyuyorduk kendisini. Benim ilk ısındığım indie şarkılardandır. Bir arkadaşım indie albümü yapmıştı toplama, onda mevcuttu ve çok sevmiştim.
Bence bu versiyonu yani hawaii'li müzisyen Israel Kamakawiwo Ole' versiyonu çok güzel. Mesela Jewel ninni albümüne almış söylemiş, resmen can çekişir gibi söyleyince tüm naif havası gitmiş. Bir dolu kişi söylemiş aslında Hendrix ve Tori Amos'da dahil olmak üzere. Ama hiç biri bu kadar sarmadı beni.
Aslında orjinal söyleyeni Judy Garland. Herkesin bildiği The Wizard Of Oz'da söylüyor.
Besteci Harold Allen, söz yazarı E.Y Harburg durun hatta o versiyonu da ekleyeyim.
Sanki o reklamdaki gibi böyle Hawaii'de iki palmiye arasındasın, hafif hafif rüzgar esiyor, elinde kitabın ve kulağında bu şarkı var. Hiçbir şey umurunda değil. En güzel hediye olur. Huzur sessizlik ve mis gibi deniz konusunu içine çekmek.
Mumu üflerken ne diledi bilmiyorum ama ben olsam bunu dilerdim.
Ve sen okuyucu bu pasta çok güzel oluyor bence dene
Eveeet Pizza'yı sevmeyen insan yoktur herhalde. Yani eğer varsa toplanır döveriz mühim değil tabi :) Ya da yok sevmeyenin hakkını yeriz afiyetle.
Ben pizzayı Amerikan usulü kalın hamurlu bol bol malzemeli seviyorum. Bizim ev ince hamurlu az malzemeli İtalyan usulü sevenler ve kalın hamurlu bol bol malzemeli Amerikan usulü sevenler diye ikiye ayrıldığı için iki tepside ayrı ayrı yapıyoruz ve kimse birbirine bulaşmıyor.
Pizza'nın yanında ise benim pek bir sevdiğim, dinlemeye doyamadığım
"Poscards From İtaly" olmazsa olmaz.
Sanki Roma'dayım, gezmekten yorulmuşum da, küçük bir kafede bekliyorum, ya pizzam biraz kalın hamurlu olsa nasıl anlatsam da olsa diye söyleniyorum. Yanımda aldıklarım, bir yandan Trevi çeşmesine para atsam mı, gerçi ne olacak ayyaş herifin teki topluyor o paraları diye çen çenleniyorum. Çok yakışıklı İtalyan adamları geçiyor önümden ve ben pek bir havalı görüyorum kendimi.
Yapım aşaması aşağıda olduğu gibi. Hamurları açıyoruz tepsiye sığacak şekilde. Hamuru ekmek hamuru, eğer yoğurmak falanla uğraşmam derseniz fırından alın hamuru açın oda kolay oluyor (ben öyle yapmadım:)
Sonrasında içine baharatlı domates sosu sürüp, malzemeleri yerleştiriyoruz. Ve üstüne fesleğen serpiyoruz.
Veeee fırına yolluyoruz kendilerini.
Fırında pişmeye yakın rendelediğimiz kaşar peynirlerini ilave ediyoruz.
Ve sonrasında mideye indiriyoruz vakit kaybetmeden.
Ben şu anlattığım Roma ambiansını yakalamak için havalı bir sofra hazırlamak istedi evet. Bide bloğa ekleyeceğim ya,mum neyim koydum (genelde çok yapmam öyle şeyler)
Böyle şık şıkırdım havalı havalı yedik. Aslında şarap giderdi be dediğinizi duydum, ama nedense ben Pizza yada diğer fast food olayların yanında mutlaka kola arıyorum. Olmazsa olmazım benim :)
İlk baştaki Florence and the Machine coverladığıydı ama şarkının orjinali tabii Beirut imzalı.
Ben Florance'ı pek sevdiğimden bu coverı deli gibi sevdim. Ama şarkının orjinali de pek güzel.
Aslında şarkı öyle güzel ki kim söylese ayrı bir tat veriyor mesela Youtube'da videoları olan Agathe ve Fine adlı iki kız var onlarda çok hoş söylemişler TIK! "the shattered soul following close but nearly twice as slow in my good times there were always golden rocks to throw at those who admit defeat too late those were our times, those were our times"
"and i will love to see that day that day is mine when she will marry me outside with the willow trees and play the songs we made they made me so and i would love to see that day her day was mine"
Şimdi pizza'yı yapın bence ve mideye indirirken bu huzur dolu şarkının eşliğinde kendinizi Roma, Milano, Floransa, Venedik karnavalı, Toscana, Sicilya'da artık nereye gitmek istiyorsanız orada hayal edin. Ya da sevdiklerinizi çağırın kahkahalar eşliğinde mideye indirin.
Yeni yıl'ın gelişi bir dolu hazırlanma, yeme içme ile kutlanır. Bende bu kuralı es geçemedim ve bir güzel davet planı yaptım. Araya yeni yıl postu girmezsem olmazdı ama.
Bu kurabiyeleri pek bir severek ve eğlenerek yaptım. Aslen bu hamur Bülbül konağı kurabiyenin hamuru.. Bu arada tanıtım şeysine Kuruabiye yazmışım çok güldüm :)
Hamuru iyice yoğuruyoruz, hani sevmediğimiz insanları dövüp stres atıyoruzya ondan.
Sonrasında açmaya ve şekilleri vermeye geldik. Ben gıda boyası kullandım ve oyun hamuru kıvamında pek bir çocuklaştım. Aaa beyaz ağaç yaptım, aa üstünü süsledim gibisinden.
Aşağıdaki ağaçların yapımı pek güzel ama onlardan ekmek olurmuş onu anladım.
Yılbaşı yemeğimin fotolarını artık yeni yılda göreceksiniz, çünkü o kadar menü hazırlayayım, aman çekeyim gibisinden profösyonel olamadım maalesef.
Ama anlatayım önümüzdeki günlerde karşılaşıcaklarınızı;
*Düğün çorbası
*Tavuk (o spontan gelişecek, o anki ruh durumuyla)
*Pilav
*Su Böreği
*Profiterol
*Ve salatalar, mezeler.
Gel gelelim "Müzikler" kısmımıza.
Elvis'den "If I Can Dream"
Ben bu şarkıyı öylesine çok seviyorum ki. Bence yeni yıla girerken, umutlar ve rüyaların olduğu huzur dolu şarkı.
"Out there in the dark, there's a beckoning candle" derken o karanlığın içinde yanan umudu hissediyorum hep.
"and while i can think, while i can talk
while i can stand, while i can walk
while i can dream, please let my dream
come true, right now
let it come true right now
oh yeah"
Hadi hep beraber hayal ettiklerimizi düşünelim ve onları çağıralım hayatımıza. Onlar için yer açalım, hayal etmeyi bırakmayalım.
Bugünkü postum kaç gündür kase kase hayvan modunda yediğim Aşure.
Bilirsiniz aşureye ne bulunursa koyulur. Bazıları nohut fasulye ile tatlı mı olur dese de, bence gayetten oluyor. Aklıma müzik olarak ise bu seneki Slash albümü geliyor. Oda bence bu mantıkla yola çıktı ve gayetten oldu!
Ne dinledim bu albümü yahu. Neredeyse tüm sevdiğim insanlar içindeydi.
Mesela Fergie'nin muhteşem ötesi rock söylediğini dinledik. Ben zaten bu kızı Black Eyed Peas'da pek severdim (herkesin muhabık olduğu fikirden ben biliyordum yaee diye nemalanma) sonra kendi kendide deli manyak şekilsiz işlere girdi, tipi desen o cicoz kız gitti katana geldi. Gözümden artık gittikçe düşerken Slash tuttu yakaladı. Oh ya özlemişim dedim.
"Beatiful Dangerous" albümün bence en taş şarkısı. Bu arada ben klibini de yeni izledim.
Ve Ozzy'nin şarkısı ile devam ediyoruz. "Crucify The Dead" Bu şarkı da gayetten hoş olmuş ki, Axl kulakların çınlasın anam! diyoruz. Ayriyeten fotoları görüp bana küfrettiğinizin farkındayım. Aşureyi annem yaptı şimdi yalanım yok. Benim ufak tefek yardımlarım oldu sadece. Ve bu plak supla olayını hemen benimsedim.
Peki Lemmy için söylenecek ne var?
"Doctor Alibi" şarkımızın ismisi. Bir de dile takılıyor, dinleyince söyleyesin geliyor ardı ardına. Adamı pek seviyorum yahu, o leş manyak sesinin hastasıyız!
Kid Rock'ın arzı endam ettiği "I Hold On" şarkısı "Just Feel Better"a benziyor, ama ben onu da peki bir pek severek dinleyip yıllarca sömürdüğüm için bana hava hoş ne güzel şarkı dedim.
Bu şarkı yani Andrew Shockdale "By The Sword" yine harika iyi güzel rererörö şarkılardan, hayır hayır efsane oğlum bu şarkı. Ama öyle böyle değil, özlediğimiz tat diyelim. Klibi ise ayrı bir olay, sevdiklerim arasına attım o klibi.
Ian Astbury "Ghost" ise aslında sanırım albümün açılış şarkısı. Tabi ben kardım karıştırdım. The Cult'un vokali kendisi, bu şarkıda aslında albüme başladığımız zaman nasıl bir şey olduğuna dair ilk sinyalleri veriyor. Hazır Ol daha neler var neler der gibi.
Ve beni en çok şaşırtan şarkı Adam Lavine'in yani sevmediğimin gittiği Maroon5 grubunun tiz sesli gıcık vokali'nin "Gotten" yorumu.. Ama bu şarkı olmuş be abicim. Şaşırdım dinlediğimde. Öncekilere oranla evet biraz mayışık mıy mıy geliyor ama çok iç acıtıcı şarkı. Loop'a almayın sakın, tavsiye etmiyorum.
Tabii adamım Chris'im Cornell'im. Kalbimi de yapıştırırım öyle yanına (lastefemde de bir dene var ondan) "Promise" en loop şarkım. Riff'leri neyim çok iyi ve adamımız gayetten söylüyor. Ne zaman dinlesem ardından bir Audioslave yapalım mı hacı? derken buluyorum kendimi. Slash ve Chris ikiniz acayip über oluyorsunuz.
Veeeeee son şarkımız yine en bi çok sevdiğim kişilerden Iggy Pop'dan geliyore. Albümün son şarkısı, başa sadık kalamadık bari sona sadık olalım dedim. Yok ondan değil, kapanışı Iggy Pop'a verelim dedim ki, Slash da öyle düşünmüş (ay ne ortak noktamız var)
Şarkı "We're All Gonna Die" yani hepimiz ölücez. Yine aynı şeyi söyleyeceğim ama bu şarkı da çok iyi.
Daha var unuttuklarım ama bu post'ta anca bu kadar. Yani benim sevdiğim ve dinlediğim bunlar.
Anlayacağınız Slash güzel aşure yapıyor. Yaptı bize dağıttı birer kase sebeblendik.
Geçen televizyonda Ayhan Sicimoğlunun programına denk geldim, İtalya'da Pasta Alla Norma yaptı. Çok çok güzel programdı (özellikle kabanına bayıldığımı söylemeden edemeyeceğim)
Ama öyle bir yaptı ki, açıkçası ben onun gibi anlatabilir miyim şüphedeyim. Tabi arka planı yine Sicilyalı Norma operasının en önemli aryası Casta Diva ve Maria Callas'ın hayatından kesitler sunarak.
Bende dedim bir deneyim bu makarnayı. Açıkçası makarna ile patlıcanı hiç bağdaştıramadığımdan pek umutlu olarak yapmadım. Ama yanılmışım muhteşem bir şey oldu ve yediğim en iyi makarnalardandı (havam batsın!:), italyanlar bu işi biliyor abicim!
Bizim evde makarna sevenler ve sevmeyip burun kıvıranlar diye iki grup var. Ben sevenlerin içindeyim tabi ki, her gün olsa yerim ama malum diyet olayı. Babam ise hiç sevmez, makarna olduğu vakit amaan yemek yapmamışsınız diye burun kıvırır. Pasta Alla Norma'dan 2 koca tabak yedi. Çok güzel olmuş diye diye. O bile beğendiyse referans veririm size :)
Pasta Alla Norma bir Sicilya yemeği. Patlıcan'ın neredeyse arya söylermiş gibi baskın olduğu bir tadı var.
Şimdi malzemeler üstteki gibi. Makarna Rigatoni yani uzuuun düdük makarna.
Patlıcanları küçük küçük şakşuka doğrar gibi doğruyoruz ve kızartıyoruz. Aynı zamanda domateslerin kabuklarını soyarak küçük küçük doğruyoruz yine (tabi tercihen sos şeklinde de yapabilirsiniz ben öyle yaptım) ve soğanı yağda kavurup bu kızaranları ve doğrananları ekliyoruz ve biraz daha kavurduktan sonra sütü ya da kremayı ekliyoruz ki bu harca inanılmaz güzel bir tat veriyor tamamen değiştiriyor. Geçen bir yemek dergisinde aynı tarifi gördüm patlıcanlar koca koca doğranmış süt yok falan dedim bence olmamıştır. Çünkü olayı o süt tadı.
Tuzu karabiberi de ekleyip, pişmeye yakın fesleğenleri ekliyoruz, bende yazın kuruttuğum yaprak fesleğen vardı ama bulabilirseniz taze fesleğende pek tabi olur.
*Bir not ekleyeyim, fesleğen koyacağınız yemeklere pişmeye yakın eklerseniz çok güzel bir tat verir, ama daha önceden eklediğiniz takdirde, o yemeğin tadını bozup acımsı bir tat veriyor.
Ve yemek pişip, Rigatoni ile buluştuğunda bir şey kalıyor geriye.
Peynir.
Kimi Parmesan peyniri, lor peyniri koyuyor ama ben lor peynirinden hiç haz etmediğim için beyaz peynirim gel buraya annem sen dedim.
Pasta Alla Norma peynirsiz hiç olmaz. Patlıcanla peynir ne alaka demeyin, birliktelikleri sütle olduğu gibi güzel bir tat çıkarıyor.
Ve gel gelelim "Müzikler" Bölümümüze.
Dinlediğiniz arya Maria Callas'ın en nadide söylediği aryalardan (hepsini iyi söylüyor da neyse)
Aslında ben buraya Leyla Gencer'in Casta Diva'sını eklemeyi çok istedim ama bulamadım kaydını.
Norma operesı son derece hüzünlü trajik bir hikaye. Merak ediyorsan wiki'ye birtık! Sicilya yemeğine evet sicilyalı bir eser gider. Patlıcan kadını simgeliyor ve süt operada ön plana çıkan bekareti (bence)
Yanına artık tutkulu aşkla iyice özdeşleşen kırmızı şarap gider.
Bu arada gözüne baktığım beyaz gülümü de görüyorsunuz. Şimdi o tomurcuklar açtı, kuzucuklar ya :)
Yok yok ben yine Leyla Gencer Yorumunu eklemeden edemeyeceğim.
Afiyet olsun, iyi dinlemeler ve mümkünse Norma'yı iyi izlemeler.